Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünden Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan Harvard Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.
ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ'NİN ULUSLARARASI TEMSİLİ AÇISINDAN BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR
Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, Harvard Üniversitesi'nde akademik faaliyetlerde bulunmanın, Üsküdar Üniversitesi'nin uluslararası akademik arenada temsil edilmesi açısından büyük bir önem taşıdığını ifade ederek, “Şunu söylemek isterim ki Amerika’da katıldığım ilmi toplantılarda üniversitemiz ile çeşitli bilimsel iş birliklerinde bulunan pek çok araştırmacı ile karşılaştım. Üsküdar Üniversitesi'nin düzenlediği kongre ve sempozyumlara katılmış, akademik dergilerimizde makaleleri yayımlanan veya üniversitemizin akademisyen kadrosuyla bilimsel temaslarda bulunan çeşitli araştırmacılarla tanışma fırsatım oldu. Bilhassa 2022’de katıldığım Denver’da gerçekleşen AAR (Dini etütler) kongresinde, Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden gelen bir araştırmacı olmam sebebiyle büyük ilgi gördüm. Bu tecrübeler, üniversitemizin Türkiye ve yurt dışındaki akademik ağlar içerisindeki güçlü konumunu ve etki alanını somut bir şekilde görmeme vesile oldu. Söz konusu tesirin yaygınlaşmasında akademik yayınlarımız kadar, üniversitemiz bünyesinde tertip ettiğimiz uluslararası çalışmaların, tanınmış isimlerin ve ilişkiler ağının önemli bir rol oynadığına şahit oldum” dedi.
HARVARD İLE AKADEMİK İLİŞKİ ON YILI AŞKINDIR SÜRÜYOR
Harvard Üniversitesi ile olan akademik ilişkinin on yılı aşkın bir süredir devam ettiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, şöyle devam etti:
“Tasavvuf ilmini tarihsel bir perspektifle inceleme arzusu, beni o sırada İstanbul Üniversitesinde sürdürmekte olduğum çalışmalarımın yanı sıra 2013 yılı itibarı ile Beşeri Bilimler ve Dini Etütler alanında yüksek lisans dersleri almaya yöneltti. Yine bu süre içerisinde doktora seviyesinde tasavvufi metin okuma derslerine katılarak, tarihi konteks ile metin arasındaki ilişkiye odaklanan ilmi etütlerde buldum. Harvard Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (CMES) direktörü ve tarih bölümü profesörlerinden Dr. Cemal Kafadar ile tanışmam, bu süreçte önemli bir dönüm noktasıydı. Dr. Kafadar'ın rehberliğinde, doktora tezimin bir bölümünü Harvard kütüphanesinde yazma imkanı buldum ve bu süreçte ilgili merkezde tezime yönelik sunumlar gerçekleştirdim. Böylece, Türkiye’de başladığım doktora çalışmalarımın bir kısmını Amerika’da sürdürebilme konusunda Enstitüm ve Üniversitemizden aldığım destek araştırmalarımı doktora sonrasında da projelendirebilmemde etkili oldu. Bu destek tüm diğer alanlarla birleştiğinde Üniversiteniz adına dünyanın önde gelen üniversitelerindeki bilim halkalarına dahil olmuş oluyorsunuz, bu durum bir yandan karşılıklı istifadeyi sağlarken, diğer taraftan paylaşımın ve rekabetin daha adil şartlarda yapılması için fırsatlar sunuyor.”
“HARVARD ORTADOĞU ARAŞTIRMALARI MERKEZİ'NE ZİYARETÇİ ARAŞTIRMACI OLARAK KABUL EDİLDİM”
2022 yılında, doktora sonrası araştırmaları için Harvard Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'ne ziyaretçi araştırmacı olarak kabul edildiğini hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, “Son iki yıldır, burada yürüttüğüm proje kapsamında, akademik yayınlar üretmek ve bilimsel konferanslarda sunumlar yapmak üzere çalışmalarımı sürdürüyorum. Harvard'ın zengin kaynakları ve entelektüel atmosferi, tasavvuf düşüncesinin tarihi süreçleri şekillendirmedeki yeri ve önemi üzerine derinlemesine araştırmalar yapmamı sağladı” dedi.
“BU PROJE, GEÇ OSMANLI İMPARATORLUĞU VE ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRKİYE'SİNDE TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN NASIL BİR ROL OYNADIĞINI İNCELİYOR.”
Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, çalışmaları hakkında bilgi vererek, şöyle devam etti:
“Son iki yıldır Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde (CMES) doktora sonrası araştırma projem üzerinde çalışıyorum. Bu proje, geç Osmanlı İmparatorluğu ve erken Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde tasavvuf düşüncesinin nasıl bir rol oynadığını inceliyor. Özellikle, modernleşme sürecinde Sufi düşünürlerin gelenek ve çağdaş düşünce arasında kurdukları süreklilik köprüsü bu noktada önem arz ediyor. Bu sorulara ışık tutmak üzere Prof. Dr. Cemal Kafadar'ın danışmanlığında, Osmanlı son dönem sufi bürokratlarından Ken'ân Rifâî (ö. 1950), Ahmet Avni Konuk (ö. 1936) ve Tâhirülmevlevî (ö. 1951) gibi önemli sufi figürlerin eserlerini ve uygulamalarını derinlemesine analiz ediyorum. Sufi müelliflerin geçiş döneminde ortaya koydukları kültür sentezine devam eden sosyo-kültürel tesirlerine odaklanan bu araştırma, ayrıca ilgili dönemin tarih yazımına yeni bir perspektif kazandırmayı da hedeflemektedir.”
“ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ’NİN BU ALANDAKİ BİLİMSEL ÇALIŞMALARINI TAKİP EDEN NİTELİKLİ DİNLEYİCİ KİTLESİ”
Harvard Üniversitesi'nde ziyaretçi araştırmacı olarak bulunmanın en önemli avantajının geniş kütüphane kaynaklarına erişim ve uluslararası akademik çevrelerle etkileşim kurabilmek olduğuna işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, şunları dile getirdi:
“Gerçekten de araştırmacı kendi alanındaki kaynaklara kolaylıkla erişirken aynı zamanda farklı bilimsel perspektiflere sahip pek çok uluslararası araştırmacıyla tanışıp bilimsel iş birliği yapma imkanı buluyor ki bu da yapılan bilimsel çalışmaların kapsam ve içeriğini zenginleştiriyor. Bana göre, yurtdışında araştırma yapmanın en önemli yönlerinden biri, bu akademik ortam içerisinde bağlı bulunduğunuz ilmi geleneği en güzel şekilde tanıtma ve temsil etme imkanıdır. Bu süreçte, Selçuklu ve Osmanlı ilmî/irfânî mirasını anlama ve tanıtma adına çeşitli akademik sunumlarda bulundum. Ayrıca, katılımcı olarak yer aldığım ilmi toplantılarda Üsküdar Üniversitesi’nin bu alandaki bilimsel çalışmalarını takip eden nitelikli bir dinleyici kitlesiyle bir araya gelmek de benim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı olmuştur.
“DÜNYA POZİTİF PSİKOLOJİ DERNEĞİ'NDEN (IPPA) BENİMLE TEMASA GEÇTİLER”
Kongrelerin, uluslararası araştırmacılar ve akademik ağların genişlemesi açısından büyük bir öneme sahip olduğunu da vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, şunları kaydetti:
“Özellikle Üsküdar Üniversitesi'nde, Kurucu Rektörümüz Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın öncülüğünde başlamış ve her yıl düzenlenen Uluslararası Pozitif Psikoloji Kongresi, bu anlamda bence çok değerli. Nitekim 2017 kongresinde 'Tasavvuf Perspektifinden Resilians/Mukavemet' başlıklı bir tebliğ sunmamın ardından, Dünya Pozitif Psikoloji Derneği'nden (IPPA) benimle temasa geçtiler. İlgilerini çekmiş. Sonra takip ediyorlar, Üniversitemizin Psikohayat dergisinde yayımlanan 'Mevlana Celaleddin Rumi’ye göre üzüntüden kurtulma ve mutluluğa erişme yolları' başlıklı makalemle ilgilendiler. IPPA'nın ‘Mâneviyat’ birimi benimle iletişime geçti. Bu temasların ardından, derneğin bilimsel konuşmalar serisi kapsamında uluslararası bir dinleyici kitlesine hitap etme fırsatı buldum ve bu konuşma oldukça ilgi gördü. Kanaatimce bu ilginin temelinde, Rumi'nin maneviyat temelli mutluluk anlayışının evrensel cazibesi kadar, Üsküdar Üniversitesi’nin Pozitif Psikoloji alanındaki istikrarlı ve kapsamlı çalışmalarının ulaştığı bilimsel birikim, akademik ve yarı-akademik yayınlar ve markalaşan isimler, bunun ördüğü etkileşim ağları önemli bir rol oynuyor.”
KÜRESEL ANLAMDA MANEVİ DEĞERLERE OLAN İLGİ GÜNDEN GÜNE ARTIYOR
Küresel anlamda manevi değerlere olan ilginin günden güne arttığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, şöyle dedi:
“Bu noktada Pozitif psikoloji, bireylerin mutluluğunu artırma amacıyla manevi değerlerin önemini vurgulayan bir disiplin olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda üniversitemizin Pozitif Psikoloji alanındaki çalışmaları, değerler ve iyi oluş arasındaki ilişkiye dair literatürü Anadolu irfanından getirilen yaklaşımlarla zenginleştirmektedir. Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamızın Mesnevi Terapi ve Yunus Terapi adlı çalışmaları, ilgili literatürün pozitif psikoloji temelli terapilere nasıl yansıtılabileceğine dair önemli birere kılavuz mahiyetindedir. Diğer yandan Üsküdar Üniversite’si Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nde yapılan birçok yüksek lisans ve doktora çalışması, genelde tasavvuf literatüründe ve özelde Osmanlı kültürel mirasında manevî ve ahlâkî değerlerin izini sürmeye ve bunların değişen hayat ve insana teklif edeceği bilimsel ilkelere odaklanmaktadır. Bu çalışmalar, manevi değerler ve mutluluk arasındaki ilişkinin sanat, edebiyat ve kültürle olan ilişkisini de ilmi olarak ortaya koymaktadır. Özellikle Batı'da manevi arayışların arttığı bu dönemde, üniversitemizin sunduğu bu tür interdisipliner çalışmaların, manevi mirasın bilimsel olarak değerlendirilmesi ve yaygınlaştırılması açısından büyük önem taşıdığını düşünüyorum.”
“SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMLERİNDE ORTAYA KONAN ZENGİN MANEVİ VE ENTELEKTÜEL BİRİKİME KARŞI NİSPETEN BİR İLGİSİZLİK VAR”
Batı'nın maneviyat ve bilgelik arayışında genellikle Uzak Doğu felsefelerine yönelme eğiliminde olduğunu, ancak İslam coğrafyasında, özellikle de Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ortaya konan zengin manevi ve entelektüel birikime karşı nispeten bir ilgisizlik gösterdiğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, “Bu durum, İslam düşünce geleneğinin ve tasavvufi birikiminin bilimsel olarak yeterince incelenip uluslararası akademik çevrelere sunulmadığı anlamına da gelebilir. Bu ilişkileri gözler önüne seren yeterince İngilizce yazılmış yayın mevcut değil. Bu mirasın, bilimsel yayınlar ve akademik çalışmalar yoluyla daha fazla tanıtılması gerektiği muhakkak. Bu çalışmalar, uluslararası literatürde ortaya konulmuş pek çok bilimsel soruyu ve boşluğu yeni yaklaşımlarla zenginleştirecek bir mahiyet arz ediyor. Üniversitemizin mevcut girişim ve yaklaşımlarının ‘insana dair’ bugüne kadarki söylemlerin sınırlarını zorlayacak yeni ve derinlemesine yaklaşımlar sunduğunun görülmesi gerekir. Üniversitemizin bu alanda bilim dünyasına sunacağı çok mühim çalışmaları mevcut” diye konuştu.
“İNSANIN TARİFİNİN YENİDEN YAPILACAĞI BİR DÖNEME GİRİLDİ”
Dr. Öğr. Üyesi Arzu Eylül Yalçınkaya, teknolojinin sadece bir araç olmadığı, doğrudan insanın düşünme ve hayata geçirme şeklini etkilediğini bilerek hareket etmek gerektiğini de dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
“‘Sanal zeka’nın her alanda yaygınlaştığı şu evrede, insanın ‘insan’ kalabilmesi için özel bir gayret içerisinde olmalıyız. Tarihin hiçbir döneminde insan böylesi bir tehdit altında bırakılmamıştır. İnsanın tarifinin yeniden yapılacağı bir döneme girildi. Bu konudaki terminoloji bile değişiyor. İnsanlık maneviyata, ahlaka ve kanımca dine en fazla ihtiyaç duyacağı bir devre doğru ilerlemekte. Bu nedenle bilimin tüm alanlarının birlikte üretebilmesi çok değerli. Sosyal ve beşeri bilimlerin mutlaka disiplinler arası çalışması gerekiyor. Neticede şunu söylemek isterim ki disiplinler arasındaki olduğu varsayılan sınırların da mutlaka ötesine geçilmeli.”