ALTINBAŞAK OTU

Merhaba sevgili okuyucularım bu ay Nazlı Çevik Azazi’nin çok değerli paylaşımını sizlerle paylaşmak istiyorum. Ülkemiz büyük yangınlar içinde insan olarak bir girdabın, acının içindeyiz. Bu kötü olayların hassas kalpler için çok travmatik olduğunu biliyor o güzel kalplerinizi yumuşatacak tüm canlılar için bir paylaşım olsun diliyorum…

Sayın Çevik Azazi'nin çocuklar için yazdığı bir masal Estonya masalı;

Masalda bir ormancı ormandan odun kesmeye gidiyor. Hayalimde odunları kesmeden önce tıpkı kültürümüzün en güzel meyvesi olan Tahtacıların yaptığı gibi dua geliyor:

''Ağacın hasıydın

Ormanın süsüydün.

Kapımın eşiğinde

Ademin beşiğinde sen varsın.

Ormanın tüm canlılarına aşk ola.''

Bu sözleri söyleyip, ağaçlardan izin alarak mecburen ve ihtiyaç duyduğu kadarını kesiyor. Bir gün ormandaki tüm ağaçlar dile geliyor. Kesilmek istemediklerini sebeplerini belirterek anlatıyorlar. Oduncu o gün eli boş eve dönerken ormanın atası cüce ile karşılaşıyor.

''Çocuklarımı duydun, onları kesmedin. Ben de sana bir armağan vereceğim.'' diyor cüce ve ona altınbaşak otu hediye ediyor.

''Tüm ihtiyaçlarını bu altınbaşak otuna söylemen yeterli.'' Diyor cüce, ''Yalnız dikkat et, ihtiyacından fazlasını isteme,'' dedikten sonra ortadan kayboluyor.

Oduncu cücenin tüm sözlerini kulağına küpe yapıyor ve ihtiyacından fazlasını istemeden mutlu mesut yaşamını sürdürüyor. Oduncu hakk'ın rahmetine kavuşunca çocukları da babasının mirasını devam ettiriyorlar. Aradan uzun yıllar geçiyor ve bu antınbaşak Otu aile dışından birinin eline geçiyor. Bu adam öyle bir adam ki yedikçe yiyor, yedikçe acıkıyor. İçtikçe içiyor içtikçe susuyor. Tahmin ettiğiniz gibi altınbaşak tohumu adamın tüm isteklerini yerine getiriyor ama doymuyor. Sonun da öyle bir şey istiyor ki hayrete düşersiniz yok yok bu zamanda bu tavra o kadar aşinayız ki hayrete düşmezsiniz. Altınbaşak otuna diyor ki:

''Git şu güneşe söyle sırtımı kaşısın.'' Bunu duyan güneş öyle çok sinirleniyor öyle çok sinirleniyor ki, kızgın alevlerini adamın üstüne gönderiyor. Büyük bir yangın çıkıyor orada. O günden sonra da ne adamı ne de altınbaşak otunu gören oluyor. O yangından sonra ağaçlar öyle çok korkuyorlar öyle çok korkuyorlar ki konuşmayı unutuyorlar.''

Masal burada bitiyor.

O doyumsuz adamın çocukları hala aramızda ve bunun yanında ağaçların dilini bilen gönül insanı oduncunun çocukları da aramızda, biz kimin çocuklarıyız bir düşünelim lütfen. Çünkü biliyoruz ki her insanın içinde bir melek yanı olduğu gibi şeytan yönü de var biz hangi yönümüzü besliyoruz yaptığımız davranışlar ne yönde bunu bir gözlemleyelim olmaz mı?

Kimseyi suçlamadan bölmeden, ayrıştırmadan içimize dönüp hassas yanlarımızı ölçmemiz gerekiyor…

Bilim insanları ormanların tekrar kendini yenileyebileceğini canlı bir organizma olduğunu belirtiyorlar. Yeter ki biz insanlar bu varlığa zarar vermeyelim. Tüm dünyada var olanların canlı olduğunu onlarla barış içinde yaşamamız gerektiğini bir daha hatırlayalım.

Yangınların içimizi kor olarak yaktığı bir dönemde; ağızdan çıkan bedduaların da içimi yaktığını belirtmek istiyorum. Evren öyle bir mekanizma ki ne söylersen onun içinde bulursun kendini. Yeni yıl mesajlarını düşünün orada hangi dinden, ırktan, soydan soptan olduğunuzun bir anlamı yoktur. Orada herkes birbiri için güzel dileklerde bulunur ve bu sinerji ile insanlar yeni umutlar yeni sevinçler yeni mutlu anlar yolculuğuna çıkmak için kendilerinde bir anlam bulurlar.

Kötü söz söyleyip beddua etmek yerine; bu yangınları çıkartanlar araştırılsın ve cezaların en ağırı verilsin. Tüm canlıların canına kast edenlere en ağır ceza verilmeli zaten adalet işlemeli…

Ben diyorum ki karanlık ağızların yaydığı yangına hizmet etmeyelim çünkü dil Farsçada kalp demek ve biz kalbimizi bu yapmış olduğumuz beddua ve kötü sözlerle yangına veriyoruz. Bu yangın öyle bir yangın ki bizi karanlığa hapsetmeye çalışıyor. Çok zor biliyorum kötülere acı söz söyleyememek… Gelin kalbimizi ataşe atmak yerine gelin onu güzelleştirecek davranışlar eylemler içinde olalım. En güvendiğimiz bir kurum aracılığıyla yangın yerinde yardıma ihtiyaç olanlara yardım edelim. Ağaç fidanları alalım bu konuda da araştıralım bir orman kendini yenileyebiliyorsa ve ormanlık arazinde de hangi fidan dikiminin yararı olur inceleyelim. Tüm yangından zarar görmüş canlıların kalplerinde güzel sözlerimizle ve davranışlarımızla olalım. En önemlisi onların yalnız olmadıklarını bu evrende iyilikle yaklaşanların iyilik bulacağını gönül gözü açık olanların hep olduğunu, antınbaşak otunun hep bir yerlerde iyilere hizmet ettiğini gösterelim ne dersiniz?

Tüm doymaz kötülüklere inat; dilimizi, kalbimizi, düşüncelerimizi, davranışlarımızı hep hep daha güzele…

Sevgiyle kalın…

Klinik Psikolog Gülsüm Bircan