EHLİNE DENK GELMEK

Merhaba sevgili İyilik Dergisi okuyucularım. Bu hafta sizinle bir bilge ve öğrencisinin bir taş üzerinden ehline denk gelmenin ne kadar değerli olabileceğini anlatan güzel alıntı bir hikaye ile sizlerleyim.

Geçmiş zaman diliminde bir bilge öğrencisine anlatmak istediği bir bilgiyi parlak gizemli bir taş ile vermek ister.

Bilge bu parlak taşı öğrencisine vererek der ki:

''Bu taşı önüne gelen esnaflara göster ve biçtikleri değeri öğren bir fiyat al ama satılık olmadığını da bildir.'' der. Öğrenci çıkar esnafları dolaşmaya başlar.

İlk olarak bir bakkal dükkanına uğrar. Öğrenci:

''Bu taşı ne kadara alırsınız?''

Bakkal bir boncuğa benzettiği taşı alır evirir çevirir der ki:

''Yapacağı değer bir tek lira yapar. Çocuklara boncuk diye satarım'' der.

Daha sonra bir manifaturacıya uğrayan öğrenci burada da bu taşın değer edeceği fiyatı sorar. Manifaturacı parlak değersiz bir taşa benzettiği bu nesneye:

''beş lira'' verebileceğini daha fazla giderinin olmadığını belirtir.

Üçüncü esnaf olan semerciye giden öğrenciye semerci der ki:

''Bu taş benim süslemelerde ihtiyacım olan bir taş güzel de gözüküyor ben bu taşa bir on lira veririm.''

En son bir kuyumcuya giren öğrenci taşı kuyumcuya gösterir göstermez kuyumcunun gözleri ışıldar ve yerinden fırlar.

''Bu kadar değerli bir taşı nerede buldunuz?, Kimden temin ettiniz? Kaça satarsınız?'', gibi sorularla öğrenciyi sıkıştırır.

Öğrenci: 'Kaç lira verirsiniz?' diye sorduğunda kuyumcu: 'siz ne kadar isterseniz?' diye cevap verir. Öğrenci bu taşın emanet olduğunu kimseye satamayacağını sadece değerinin ne kadar olduğunu öğrenmek için geldiğini ifade eder.

Kuyumcu öğrenciye yalvarmaya başlar:

''Evim, arabam, arsalarım, yatım katım sizin olsun bana yeter ki bu taşı satın.' der.

Öğrenci kuyumcuya bu taşı satmasının imkansız olduğunu çünkü kendisine ait olmadığı güç bela anlatarak kuyumcudan uzaklaşır.

Bu taşın çok değerli olduğunu söyleyen tüm varlığını bu taş için vermeye hazır bir kuyumcu ve bu taşın çocuk oyuncağı olduğunu düşünüp beş lira bile vermeyen bakkalcı arasında kafası karışmış bir şekilde bilgenin yanına gelir.

Öğrenci başından geçenleri bir bir anlatır. Esnafın bu taş için verdiği değeri anlatır.

Bilge öğrenciye:

''peki bu karşılaştığın durumdan neler gözlemledin, neler öğrendin?'' diye sorar.

Öğrenci: ''Öncelikle çok şaşırdım. Çünkü bu taş için bir esnaf bir lirayı çok görürken, diğer bir esnaf varını yoğunu bu taşı almak için gözden çıkarmaya kararlıydı. Bu durumda kafam çok karıştı.'' diye cevap verir.

Bilge öğrencisinin bu cevabı üzerine:

''Öncelikle bu taş çok değerli bir taş. Herkes bu taşın sahibi olmak ister. Ama işte bu taşın çok kıymetli olduğunu dünya üzerinde biricik olduğunu onun değerini bilen bilir Yani işin ehli bilir. Diğerleri sadece bir taş parçası deyip geçerler ki bu çok normal çünkü bu taşın kıymetini ancak onun değerini bilen bilir ve onun yanında değerlidir.''

Evet gelin bu hikayeyi kendi hikayenize ekleyin…

Kimler kıymetini değerini bilen bir kuyumcuyla karşılaştı?

Kimler bir lira bile etmez diyerek size kendinizi değersiz hissettirdi?

Kimler sizi değersiz bir süs eşyası olarak gördü?

Kimler gerçekten ehline denk geldi?

Mesele aslında önce kendi kıymetimizi bilebilmek, içimizdeki kuyumcunun bize değerli nadide bir varlık olduğumuzu ve kendimiz ve diğerlerinin de biricikliğini hatırlatabilmesinde…

Sevgili oyucularım her insanın yaşamında kendini değerli hissettiren varlığına şükür ettiği size dünyadaki en değerli varlık olduğunuzu hissettiren kuyumcular da elbet vardır.

Kıymet ve değerinizi bilen kuyumculara denk gelmeniz dileğiyle…

Şairin sözünü ettiği gibi;

''Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci mercan da…''

Sevgiyle ve İyilikle kalın…