Bu hayatta bazı sıkıntılar vardır. Örneğin yalnız olmak sıkıntılı bir durumdur. İnsan yalnız kaldığında kendini bulmaz, kendi celladı olur. Veya bir sabah uyanırsınız vücudunuzda hiçbir organın işlevlerini yerine getirmediğini görürsünüz. Amansız bir hastalığa yakalanmış bir şekilde ölümü beklemek sıkıntılı bir durumdur. Karınız sizi aldatır sıkıntıya girersiniz. Çocuğunuza gelecek fonu olarak ayırdığınız 5 milyon tl yi kumar masasında kaybedebilirsiniz. Sıkıntının daniskası! Bu ve bunlar gibi yüzlerce, binlerce sıkıntılarla boğuşur insanlar yaşadıkları hayat içerisinde. Ancak tüm bunların üstünde, skalada en tepeye oturan bir sıkıntı vardır ki o da iç sıkıntısıdır. Huzursuzluk, korku vs gibi histerik bir iç sıkıntısı değil. Tamamen biyolojik bir iç sıkıntısı. Ne size başka bir konuya odaklanma fırsatı verir, ne de hayatınızın geri kalanını aklıselim bir vaziyette yaşamanıza imkan verir.
Alfa-46 son bir saattir içinde bu sıkıntıyla yaşıyordu. Dünyaya geldiğinden beri ilk defa böyle bir şey hissediyordu ve bu hissi ne dile getirebiliyordu ne de bunun için bir çözüm aklına geliyordu. Ortada sadece var olan bir sıkıntı vardı ve bununla alakalı şu an için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ayrıca artık bir planı vardı ve bu planı uygulayabilmek için robotlardan son derece uzak olması gerekiyordu. Kimseye güvenmiyordu ve bu konuda haklıydı. Robotlara güvenilmezdi.
Alfa-46'nın aklında bir süre insanların içinde yaşamak vardı. İçten içe kendisini insanlara yakın hissetmesiyle alakalı bir durum değildi bu. Bay 46'nın sinsi planları vardı. Bir şekilde insan kılığına girmeli ve onların arasında sırıtmayacak bir düzende yaşamayı sürdürebilmeliydi. Hemen bu sayede belki birkaç sarhoş kıza da çakar lan oh diye düşünmeyin sevgili okur. Bu kadar fesat olmayı Homer mi öğretti size?
46, içindeki sıkıntıya rağmen sinsi planlarını biran önce harekete geçirmeliydi. Hemen kendisine bir peruk, birkaç makyaj malzemesi ve bol kıyafetler edindi. Birkaç sihirli dokunuş sonrası ilk bakışta insanlardan hiçbir farkı olmayan bir görünüşe bürünmüştü. Hemen Otto van Homer'i bulmalıydı ancak bu imkansıza yakın bir durumdu. Çünkü mevcut bir savaş vardı ve ortalık kan gölüydü. Homer bu gölde başı boş yüzecek değildi. 46'nın içindeki sıkıntı asla hafiflemediği gibi giderek artıyordu. Başıboş dolaşmasının iki sebebinden biriydi bu sıkıntı. Diğer sebebi ise nereye gideceğini bilemiyor olmasıydı. En sonunda bir kafeye oturma kararı aldı. İnsanlar gibi yemek yiyip insanlar gibi gazete okuyacaktı. Hatta bir keresinde televizyonda insanlar kahve ve sigara içmeyi övüyordu. Bu övgüyü merak etmişti. Yemek yiyip hemen bir kahve sigara yaptı. İçindeki sıkıntının önlenemez vaziyette büyüdüğünü hissetti ve zaten keyifsiz olan insan alışkanlıklarını bir daha asla denememesi gerektiğini anladı. Alfa-46 gözlem gücü yüksek bir robottu. İnsanların yemekten sonra ellerini, ağızlarını yıkadıklarını da son derece iyi gözlemlemişti. Hemen tuvaletin yolunu tuttu. Ancak tuvalet adabı konusunda henüz çok cahildi. Rastgele bir kapıyı açtı -robotlar kilitli kapıları da son derece soğukkanlı ve seri bir şekilde açabilir- ve hayatında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını o an anlayamayacağı fakat ileride bu anı hatırlayıp hayatının dönüm noktası olarak değerlendireceği tecrübeyi yaşadı. Saf insan ırkından olan bir canlı karşısında tuvaletini yapıyordu. O an kendi içindeki sıkıntı ona her zamankinden yakın ve tanıdık geldi ve bu durumu nasıl giderilebileceği konusunda ilk defa kendini bilgili hissetti. Dahası, karşısında umarsızca tuvaletini yapan kişi de tarihte insanoğlunun var oluşunu sürdürmesinde etkili rol oynayacak olan Orlando idi..