Savaş ile birlikte Homer'ın hayatı boyunca saklı kalmış önemli bir yeteneği su yüzüne çıkmıştı: taktik ve stratejik dehası. Bu seviye yoksunu, insanların fellik fellik kaçtığı - dolayısıyla sosyal hayata uyum sağlamada sıfırın da altında kalan, devletlerin ülkelerinden uzak tutmak için özel birimler oluşturduğu, yaratıcının adeta kalan tüm insanlara ibret-i alem olsun diye hayatına devam etmesine izin verdiği düşünülen vasat ötesi organizmada böyle bir özelliğin bugüne kadar keşfedilmemiş olması elbette oldukça normaldi. Homer, adeta 'Allah bir yerden aldı mı diğer yerden verir' sözünü haklı çıkartıyordu: Allah ona hiçbir şey vermemiş ve tüm eksiği taktik ve stratejik deha ile gidermişti. Adeta 20 seviye puanının hepsi birden 'intelligence'a basılmış bir rol yapma oyunu karakteri gibiydi, bir o kadar dandik ama bir o kadar zeki.
Başlangıçta Homer'ın elinde sadece sefil kadınlardan oluşan bir ordu ve bitmek tükenmek bilmez bir robot nefreti vardı. Buna rağmen savaşın ilk yılları insanlığın lehine geçti. Robotların ayaklanıp Sıtark Endüstrilerini basması sıranın Homer'a geleceğinin açık bir göstergesiydi, dolayısıyla robotlar bizzat kendisine savaş ilan etmeden o hazırlıklarına çoktan başlamıştı. İlk devrim günlerindeki karmaşa ve kaostan faydalanarak ordusuyla birkaç besin hapı ve silah fabrikasını ele geçirdi. 'Ordu ile ele geçirmek' terimi kulağa hoş gelse de yapılan iş aslında fabrikaların kapısına 10 kişi ile dayanıp kapıdaki robotları kapatarak içeridekilere el koymaktan ibaretti - zira robotlar henüz ırkdaşlarına savaş yazılımları yüklemeye fırsat bulamamışlardı. Böylece birkaç yıl süre ile ordusunu besleyebilecek yemeği ve insanlığı robot ırkının ani ve acımasız bir saldırısından koruyabilecek mühimmatı stoklamış oldu. Kaçırılan silahların arasında insan ırkının icat ettiği her türlü silahın bulunması güzel bir avantaj olmasına rağmen kadınların bu silahları kullanmayı bilmemeleri ve ne kadar eğitim yapılırsa yapılsın öğrenmemekte de ısrarcı olmaları Homer için bir problem olmuştu.
Yine de problemin çözümü tam Homer'ın planladığı gibi oldu. Öngörüleri doğru çıkmış, ve robot yönetimi Sıtark Endüstrilerinden sonra insanlığa açtıkları savaşta ilk kartlarını çekinmeden oynamışlardı: ev hizmeti robotlarına insanlara hizmet etmeyi bırakmalarını emrettiler. Yıllardır hiçbir iş yapmayan, ekmek elden su gölden yaşayan erkek cinsi için bu çok ağır bir darbe olmuştu. Hayatlarında her şeyi robotların ellerine teslim etmenin ne derece büyük bir yanlış olduğunu hizmet robotları toplu bir şekilde evlerden çıkıp gittikten sonraki ilk haftanın sonunda anladılar. En modern, bakımlı ve alımlı evler dahi bir hafta içinde adeta bir ahıra dönmüştü. Dağınık bir ev, kirli çamaşırlar, mutfaklardaki tencerelerde hayat bulan organizmalar.. Bütün evler adeta eskilerin 'öğrenci evi' diye tabir ettiği ahırlara dönmüştü. Erkek milleti yine de atalarının da genlerinde olan 'ahırda yaşamaya bağışıklık' sayesinde evlerindeki yemek stoğundan da faydalanarak bir süre daha pislik içinde yaşayabildiler. Ancak kırılma noktaları libidoların zirveye vurması ile oldu. İstedikleri an sevişebildikleri düzenli bir hayata alışmışlardı ve bu birden kendilerinden koparılıp alınmıştı. Her türlü kötü şartlar içerisinde yaşayabilseler de tüm insanlık tarihi boyunca oldukları gibi bu ihtiyaçlarının esiri oldular. Ve ilk iş olarak sokaklarda sefil bir şekilde bıraktıkları kadınları aradılar. Elbette kaçınılmaz olarak, bulduklarında onları niçin terkederek robotlar ile yaşamaya başladıklarını çok acı bir şekilde hatırladılar: kadın tripleri.