Alfa-Ho fellik fellik yağ ararken yolu daha önce hiç uğramadığı, eski zamanlarda mahalle diye anılan bir yere düştü. Bir grup robotun bir arada oturup sohbet ettiklerini fark etti ve yanlarına yaklaştı. Genellikle robot cinsleri birbirine benzerdi. İnsanlar olsa, 'metaldir en nihayetinde' diye düşünerek sığ bir genellemeye gitmiş gibi gözükürlerdi. Oysaki haklı olurlardı. Robot dediğin metal en nihayetinde.. Fakat bu topluluk daha önce gördüğü cinsidaşlarından ya da başka bir deyişle hemcinslerinden küçük bir miktar farklıydı. İki bacaklarının arasında ne olduğuna anlam veremediği bir çıkıntı vardı ve ulu orta öylece duruyorlardı. Alfa-Ho ufaktan tırstı. Nedense içinde bir ürperti oluştu fakat meraklı bir robot olduğundan mıdır yoksa iki bacak arasındaki parçacığın gizeminden midir bilinmez, Alfa-Ho topluluğun muhabbetine kulak kesildi. Bilge bir robot olduğu anlaşılan ya da ilk bakışta bilgeliği iki bacak arasındaki parçacığın iki yanında bulunan ele avuca gelebilecek şekilde tasarlanmış yuvarlağımsı maddenin büyüklüğünden geldiği sanılabilecek bir robot olan kişinin, etrafındaki iki bacak arasındaki parçacığın iki yanında bulunan ele avuca gelebilecek şekilde tasarlanmış yuvarlağımsı maddesinin kısmen daha küçük olan türlere bir zamanlar tanıdığı bazı insan türünden yaratıklar olduğunu ve bunlarla iyi arkadaşlıklar kurduğunu anlatıyordu. Eee tabi tüm robotlar insanların tümüne düşman olacak değil ya.. Sonuçta iyi anlaşabilmeleri adına ortak bazı çıkıntıları var.. Neyse..
Günlerden bir gün edebi bir sohbet esnasında insan ırkından bir arkadaşının günümüz yeni yetme yazarlarının genellikle kalemi ellerine almadan önce içindeki zehirleri atmıyor olmalarından yakındığını anlatıyordu. Oysaki fena mı olurdu zehri atıp, efendi gibi banyosunu yapıp sonra otursa kalemin kağıdın başına. Bu şekilde biz de belki edebiyatımızı olgunlaştırabilirdik. Bu şekilde belki biz de daarcığımızı 'ayda sevişenler' isimli romanlarla değil de, 'tutunamayanlar' gibi daha aklı başında eserlerle doldurabilirdik. Gerçek bir olayın oluşabilmesi için ya da bir şeyin insanların dikkatlerini çekebilmesi için işin içinde illa kadın-erkek ilişkisi mi olmalı? Edebiyatımız da hayatın diğer tüm kollarında olduğu gibi iki bacak arasındaki çıkıntı ve bir başka iki bacak arasındaki girinti ilişkisine mi dayandırılacak? İnsanlığın onuru nerde? Entelektüel seviye insanın sahip olduğu sperm sayısına mı eşit? Bu nasıl bir oran? Biz neden insanın zaten kendisiyle var olan tarifi imkansız büyüklükteki savaşa bir de ikinci ve üçüncü şahısları katıyoruz? İnsan ırkı iki cinsin çarpışması olmadan da devam edemez mi? diye yerli yersiz tüm insanlığa giydiriyordu. Bu giydirişinden kendisinin de güne zehri atmadan başladığı belli oluyordu. Her gün insanların cinselliğe çok düşkün olduğunu, uçkur düşkünlükleri için yapmayacakları şey olmadığını, bunun ilim, bilim, sanat gibi her türlü olguya bulaşmış olduğunu, bundan kurtulmak için savaşmamız gerektiğini anlatır dururdu. Başlarda hak verirdim. Desteklerdim kendisini ve bu düşüncelerinden dolayı büyük saygı duyardım. Fakat daha sonraları onun da tüm muhabbetlerinin cinsellik üzerine olduğunu fark ettim ve kendisinden tiksindim. Eleştirdiği kesimi alenen temsil ediyordu ve bunun farkında değildi. Daha sonra onun sayesinde insan ırkından tiksindim ve büyük savaşa katıldım. Homer adında bir rezalet herif vardı hepiniz bilirsiniz. Şimdi sorsan herkes nefret eder. Seviye yoksunu sosyal hayat düşmanı yaratılış hatası bir insan derler. Zamanında dünyadaki bütün kadınlarla başbaşa kaldı. Kadınların tek başına efendisi olmuştu. Tüm o girinti bolluğunun içinde kendini kaybetmeyen tek insan Homer.. Şimdi şimdi anlıyorum sen ne yüce bir insanmışsın. Bizim onur ve entelektüel seviye düşkünü arkadaşlarımızı koysan Homer'in yerine görürdün ne dava kalırdı ne savaş.. Ne kin ne nefret.. Üç gram girinti ne hallere sokardı bizim dahilerimizi.. Kendini sosyal hayat efendisi sanan kahpe ruhları nasıl ellerinde oynatırdı insan ırkının kadınları.. Ah onurlu ve yüce Homer.. Nur içinde yat...
Alfa-Ho bu duyduklarına anlam veremiyordu. Bu insan ırkından arkadaşları olan, Homer'i öven, garip görünümlü robot fazlasıyla dikkatini çekmişti. Onunla yakınlık kurmak istedi. Ama bunun için ilk önce onu tanımalı ve seviyelerinin uyuşup uyuşmadığını kontrol etmeliydi. Enteresan bir insan güdüsü. 'Tanımak ve seviye' olguları. Robotlara da bu refleks aktarılmıştı ve yakınlık duydukları kişilere ilk başta bu yaklaşımla yaklaşırkardı. Robot ırkı korkulu ve endişeliydi. Güvensiz ve naifti. Biraz imkan verilse hepsi şair olurdu fakat kendilerini gangster gibi gösterirlerdi. Alfa-Ho tüm bu tanışma merasimini iki saat kim yaşayacak diye kendinden sıkılmış bir halde mahalleden ayrıldı. Ancak hayatı boyunca bugünü unutmayacaktı. İnsanlar hakkında duydukları, gerçekte var olanın dörtte biri bile değildi. Fakat bugün yine de onlar hakkında çok şey öğrendiğini düşünmüştü. Düşünceli bir şekilde Alfa-46'nın yanına geri döndü. Yağ bulması gerektiğini tam da bu esnada tekrar hatırladı. Artık geri dönüp tekrar yağ aramaya takadi kalmamıştı. Aklını kemiren bazı düşünceler vardı ve bu düşünceler, onun da yağ sızdırmaya başlamasına sebep oldu. Hayatında çok fazla bilinmeyen vardı. Duyduğu bebek sesleri, cep telefonuna gelen mesaj, insan ırkı.. Hızlı yağ kaybetmeye başlamıştı, artık düşünmek de acı veriyordu. Alfa-46'nın yanına yığıldı. Herhalde robot hayatının son demlerini taşıyordu. Bir ara bir bünyamin vardı ona ne oldu acaba diye düşündü. Bünyaminin kim olduğunu tam olarak hatırlayamadı. Gözleri karardı..