İnsan olmanın sanatı iyilik. İçinde farklı farklı duygular barından, herkesin beklediği, kimi zaman gerçekleştirdiğini sandığı iyilik...
İyilik deyince; insanın kalbi huzur buluyor, garip bir neşe, bir kıpırtı, beraberlik, ruhunda açan çiçeklerin kokusu geliyor sanki. Suya atılan taş misali, yayıldıkça yayılıyor. İyilik yapan mutlu, iyilik yapılan mutlu... Muhatap olanlar, onlara şahit olanlar ve bizde buradayız diyenlerle kocaman bir sevgi çemberi parıltısını gösteriyor. İnsanın içini ısıtıyor ve bu sevgi çemberleri de insana hayata gözlerimizi açtığımızdaki kazanmamız gereken ilk temel duygu olan güveni veriyor. Kime iyi gelmez ki yardıma ihtiyacı olsa yanında olacağını bildiği, iyilikle gelen sevgi çemberinin onun da sarıp sarmalayacağını bilmesi... Bir yerlerde gerçek iyiliğin nefes aldığını bilmesi...
Peki nasıl oluyorda; mutlu eden, beraberliği tattıran, huzur veren, duyamadığı cıvıltıları duyduran, sevgi, şefkat filizleri açtıran, kalbini coşkuyla aşkla doldurabilen bu iyilik bunca duygu varken acımaya dönebiliyor? Merhamet etmek ve acımak birbirine mi karıştı acaba? Evet, merhametin içinde de acıma vardı. Ama her acıma merhamet değildi. Bunlar mı birbirine karıştı? Acımanın arkasındaki gizli mesajlar ne olabilir peki? Kimi zaman durup sorgulamamız gerekiyor. Birbirine karışabilen bu durumları. Yoksa, gerçek anlamlarını yitiriyor.
Farz edelim ki, karşımızda yardıma ihtiyacı olan biri var ve iyilik yapmak istiyoruz. Bakıyor muyuz; İhtiyacı olan şey gerçekten ne? Benim burada yapabileceklerim neler? Kimse göremiyor ve sadece biz mi görebiliyoruz? Karşımızdaki bunu istiyor mu? Bu yaptığımız iyilik; karşı tarafın elini, ayağını bağlayıp güçsüzleştirip bize mi bağımlı mı kılıyor? Yoksa onun yapamadığını biz mi yapıyoruz? Karşımızdakine iyilik yaparken acıyan gözlerle bakarak onu utanır hale mi getiriyoruz? Yoksa onun iyiliği için yaptım cümleleri sürekli sıralanır hale mi geliyor?
Bu soruların cevapları, gerçek iyilik kavramını hatırlatmış oluyor aslında. Çünkü gerçek iyilik, çift taraflı mutluluktur. Durmamız gereken yeri bilmektir. İyi niyet kılıfları ile karşı tarafı güçsüzleştirmemektir iyilik. Dilimizle söylemesek dahi ne kadarda acizsin dememektir, bağımlı kılmamaktır iyilik, ona balık tutmayı göstermektir. İyilik, gerçek olan sorumluluğumuzu alıp, acımadan devam edebilme cesaretidir. Yapabileceklerimizi yapıp, yaptıktan sonra kimi zaman etrafımıza kimi zaman Rabbimize senin göremediğini ben görüyorum değil; ben üzerime düşeni yaptım gözeten sensin diyebilmektir. Haddimizi de bilmektir iyilik. İyi niyet kılıfları ile zarar vermemektir iyilik. Yardımseverlikle, kurtarıcılığı birbirine karıştırmamaktır iyilik.
İyiliğe böyle bakınca düğümler öyle güzel çözülüyor ki. İşte o zaman iki tarafı da incitmiyor. Yormuyor. Acımayla değil sevgi ile hayat buluyor. O zaman beraberinde gelen en güzel duygular kapımızı çalıyor. Alan mutlu veren mutlu ise bunun adı iyilik olabiliyor, yeni tohumlar filizlenebiliyor. Kalbimize nefes aldıran, mutluluğu, beraberliği, coşkuyu, güveni, şefkati hissettiren nice iyilikleri yaşamak gayretiyle...