Peter, aksanı kesinlikle Amerikalılara benzemeyen bir adamın dört farklı şekilde "sinir etme beni değişik!" cümlesini ingilizce olarak kurmaya çalıştığı temalı bir rüya gördü.

Peter, aksanı kesinlikle Amerikalılara benzemeyen bir adamın dört farklı şekilde 'sinir etme beni değişik!' cümlesini ingilizce olarak kurmaya çalıştığı temalı bir rüya gördü. Özellikle 'değişik' kelimesinin orada niye kullanıldığını bir türlü anlayamamıştı.

Kapı çalma sesiyle irkilerek uyandı. Lanet olsun dostum bu sıralar dünya üzerinde ne kadar fazla kapı çalınıyor. Tüm dizilere, tüm kitaplara konu olmuş bir kapı çalma durumu söz konusu. Kapılar ne ara hayatımızda tüm yazarlara ilham kaynağı olacak kadar önemli bir nesne olurverdi ki? Diye düşündü. Aslında buna, önceki gece izlediği dizinin etkisinde kalarak 'vay anassını' diye şaşırabilirdi ama içerisinde yaşadığı kültür henüz buna müsade etmiyordu.

Kapalı kapı arkasında dikilmiş olan kişi annesi Türk, babası Alman, babaannesi Rus, anne tarafından en büyük kuzeni Macar, onun kocası İspanyol ve bu çiftin de Japon kökenli hayırsız bir aileden evlat edindikleri çocukları Misako (ki bu Misako, zamanında bir japon radyosunda program yapmaktadır, bir gün yayın esnasında onu dinleyen bir Türk'ün kendisine ingilizce attığı maili japonca okuyup bir miktar gülmesi ve bu gülüşün ardından Türk hayranına ağız dolusu küfürler etmesi, radyo programcılığı hayatını bitirecekti ve tüm bu japonca küfür kıyametin arasında kendi ismini duyan Türk hayran ise 'aha ismimi söyledi lan eheheh' diye heycanlanarak bunu arkadaş ortamında anlatmak kaydıyla kız düşürebileceği hayaliyle 'Gelsin karılaaaaaarr!' şeklinde bağırarak komşuları gecenin bir vakti ayağa dikerek populeritesini iyice arttırdı.) olan Orlando idi. Peter Oliver kapının deliğinden eski dostunu gördüğünde bir miktar gerildi. Oğlum geceden gaza gelip gelip milleti çağırıyoruz plan yapıyoruz, sabahına pişman olup millete katlanmak zorunda kalıyoruz diye hayıflandı. Orlando kapının açıldığını gördüğü sırada, Peter artık içinde kapı geçen bir cümle yapısının edebiyatta yasaklanması gerektiğini düşündü. Orlando bir İngiliz selamı vererek içeri girdi. Peter, eski dostu Orlando'ya ilk olarak Orlando Magic isimli basket takımını tutup tutmadığını sordu. Bu kadar yıl bu soruyu sormadan nasıl arkadaş kalabilmişlerdi? Cevaba aldırmadan ikinci soruyu sordu.

- Türkler ülkelerinde deveyle gezmiyorlar mı dostum? Ne bu kurgu murgu, Hollywood felan?
- Ya Petercık, Hollywood'un Hollywoodluğu mu kaldı allasen. Bütün tırtolar doluştu işte. Eline maus'u alan kurgucuyum diye geziyor. Kafanı yorma sen böyle şeylere, robot nerde robotu göster.
- Robota sigara içirteceğim dostum. Camel marka sigara olacak. Türklere gönderme. Nasıl?

Orlando o anda eski dostundan tiksindi. 'Sen ne hayasız bir insancıkmışsın be!' diye bu tiksinme duygusunu dile getirmek istedi ancak 'He abi.' diyerek geçiştirmeyi daha macerasız buldu. O esnada hayatının aslında gerçekte öldürmek istediği adamlarla arasını iyi tutmaya çalışarak geçtiğini anladı. Bu küçük bir aydınlanmaydı. Daha ciddilerini daha sonra yaşayacaktı..