Çalıştığımın kurumun bekleme odasında vakit geçirmeyi ve insanları izlemeyi severim.Herbiri farklı bir durumu için gelmiştir.Kimi derdine ortak aramaya, kimi de yeni bir yol haritası çizmeye gelmiştir.Yine böyle günlerden birinde annesiyle birlikte on iki ,on üç yaşlarında bir oğlan çocuğu geldi.Çocuk ateşliydi ve ilaç içmek istemiyordu.Annesi doğal olarak ilaç içirmek için çocuğun dikkatini çekecek bir şeyler arıyordu.Bizim bekleme odasında üç maymun heykeli vardır.Görmeyen ,konuşmayan,duymayan…..Annesi çocuğa ''aa bak üç maymun''dedi.Çocuğun cevabı son derece netti.''Anne kimin umrunda.''İçimden gerçekten kimin umrunda dedim. Aslında çocuk o saf haliyle bilmeden bizden çıkan bir şeyi dile getiriyordu.Çünkü, toplum ateşli hummalı bir hastalığa tutulmuş gibi ''kimin umrunda havasında''.

Farkındalığımızın giderek azaldığı şu dönemde bakış açılarımız o kadar değişmiş ki kimsenin hiç bir şey umrunda değil.Sevgi,nefret,iyilik,kötülük,care,çaresizlik,sevinç,keder bütün kavramlar karşıtları ile bir masaya oturmuş pişti oynuyor.Herkes birbiri ile el sıkışmış her duruma birbirinin yerine rahatlıkla koyabiliyor.Oysa ki sevginin olduğu yerde nefretin, iyiliğin olduğu yerde kötülüğün olmaması gerekir.Ama insanlarda ki ''kimin umrunda havası''öyle bir yer etmiş ki duygular ve değerler anında yer değiştirebilir duruma gelmiş.Her kötü olmayanın iyi ilan edildiği bir dünya da yaşar hale gelmişiz.Bir insan kötü olmayabilir ama iyi olmak içinde hayata bir katma değeri olması gerekmez mi? Umursamazlık denen enfeksiyon toplumun bütün katmanlarına öyle bir yayılmış ki kaos ortamında bile insanlar kendilerini rahatlıkla huzurlu ve güvende hissedebiliyorlar.Sonra da bunun adına ''hayatı akışına bırakarak yaşamak'' diyorlar.Elbette ki korkudan değil,güvenden beslenen bir toplum olmak en güzeli ama umursamazlık havası ileride daha büyük sorunların habercisi olmaz mı?

Günümüz insanının, bir şeyleri umursaması ve değer vermesi için illa ki menfaatinin olması mı gerekiyor? Kelebeği seven tırtılını sevmez mi? ''Tırtıldan banane, niye umrumda olsun ki beni ilgilendiren kelebek'' desek tırtılın hakkına girmez miyiz? İşini halledene kadar önemseyip işi bittikten sonra yoluna yürüyüp devam etmek,tırtılın önemi yok diyip hakkına girmek kötülük değilde nedir? Kimin umrunda havaları ve duyursızlık umursamazlık en kötü hastalıktır.

Hayatta bir insanı düşünmek ve değer vermek kadar güzel bir iyilik yoktur.
Bu iyiliği yaptığımızda neden karşılığını bekleriz ki?Cemil Meriç demiyor mu ''iyilik eden mükafat beklediği an tefecidir''.Tefecilik kadar bayağı olan birşey var mıdır?

Değerleri olan bir toplumdan bayağı ve ucuz bir toplum olma aşamasına nasıl gelinildi?Bu sorunun yanıtını ideal insan kavramını tanımlamaya çalışan filozoflar verememişken bizim vermemiz epey zor olsa gerek .İdeal insan nasıl olmalının cevabını bulamasak da insanı önemseyen bir toplum oluşturmanın ilk basamağı herkesin kendini yeniden keşfetmesidir.Mevlana ne der ''Yüzünü görmek isteyen cama bakar,özünü görmek isteyen cana bakar.''İnsan önce özünü keşfetmeli ne müthiş bir alem olduğunu görmeli ki kendine kıymet versin.İnsan ancak kendini bildiğinde ve tanıdığında diğer insanlara karşı bir değer besleyebilir.Ancak bir besteci anlar gerçek bir bestenin ne olduğunu,bir kuyumcu anlar bir ziynet eşyasının ne derecede kıymetli olduğunu,bir marangoz anlar masanın hangi ağaçtan yapıldığını ve kendi içine bakmış bir insan anlar diğer bir insanın değerini…